Türkiye ve Yunanistan arasındaki uzlaşmazlığın iki ülke arasında çıkabilecek bir savaş riskini taşımakta oluşu, bu ülkelere dış politika kararlarını belirlerken diğer ülkenin davranışlarını bütün yönleriyle dikkate alma zorunluluğunu yüklemektedir.
Türk – Yunan ilişkileri açısından algılamalar, ayrı bir önem taşımaktadır. Bu ülkelerin uzlaşmazlıkların niteliklerine bağlı olarak, birbirlerinin her davranışından kuşkulanması ve bunun sonuçta, sert tepkilere dönüşebilmesi, dış politika kararlarına yön verirken, stratejiler ve taktikler saptanırken, birbirlerinin davranışlarına ilişkin bilgileri doğru ve tam anlamıyla algılamalarını, gerçekçi davranmalarını gerektirmektedir. Tarafların aldıkları kararların uygulamada istenen sonucu verip vermeyeceği algılamaların tutarlılığına bağlıdır.
Türk – Yunan ilişkilerinin genel süreci içerisinde çözümsüzlüğün sürmesine neden olan asıl faktörlerden birisi olarak, bu konunun ağırlıklı olarak etkide bulunduğu söylenebilir. Kıbrıs sorunuyla başlayan ve diğer sorunlarla katmerleşen uzlaşmazlıklara her iki tarafın çıkarlarını da tatmin eden bir çözümün bulunamamasında tarafların gerçek görüşlerine ilişkin ciddi kuşkular taşımalarının etki ettiği söylenebilir. Çözümsüzlüğü derinleştiren bu durum, hem Türkiye hem de Yunanistan açısından, diğer tarafın görüşlerini yanlış veya eksik algılamasının bir sonucudur. Ayrıca bu çözümsüzlüğü artıran bir başka etken olarak taraflar arasındaki iletişim eksikliğinin olumsuz etkilerinden de söz edilebilir. Bir önceki bölümde sözünü ettiğimiz tarihsel öğelerin ilişkilere getirmiş olduğu olumsuz yapılaşma, özellikle dış politikaya ilişkin karar alma sürecinde karar alıcının konuya ilişkin imaj ve algılamasına şekil vermekte, bir başka deyişle, karar alıcının bu süreç içerisinde rasyonel davranabilme yetisini engellemektedir.
Bu bağlamda, Türkiye ve Yunanistan arasındaki uyuşmazlık noktalarına ilişkin olarak süren iletişimsizlik ve çözümsüzlük, diğer bir dizi etkenle birlikte, tarafların birbirlerinin dış politika davranışlarını değerlendirirken etkisinde kaldıkları olumsuz imaj ve algılamalarından kurtulmalarına bağlıdır. Elbette, bunun başarı şansı, büyük ölçüde bu uygulamaların ulusal kamuoylarına benimsetilmesine bağlıdır.
Türk – Yunan ilişkilerinde karşılıklı algılamaların dış politika kararlarına yansıma şekli özellikle, birbirleriyle ilintili iki açıdan incelenebilir; bunlardan birincisi, tarafların birbirlerinin gerçek niyetlerine ilişkin algılamaları, diğeri ise, tarafların ulusal kişiliklerine ilişkin algılamalarıdır.