Atatürk’ün ana hatlarını belirlediği, Sivas Kongresi’nde benimsenen ilkeler, İstanbul’da son Millet Meclisi (Meclis-i Mebusan) tarafından 28 Ocak 1920’de “Misak-ı Milli” (Ulusal And) olarak kabul edildi.

Belge, yeni Türkiye’nin gerçekleştirdiği sınırları ve izlenecek dış politikanın hedeflerini belirlemesi açısından tarihsel öneme sahiptir.

“Misak-ı Milli”de öngörülüp de Barış Andlaşmaları ile (1921 Türk-Sovyet, 1921 Türk-Fransız, 1923 Lozan ve 1926 Musul Andlaşmaları) ulusal sınırlar içine alınamayan topraklar şunlardır: Türk-Sovyet sınırındaki eski Batum Livası (bugünkü Türkiye-Gürcistan sınırı) ve 1926 Türk-İngiliz Andlaşması ile Irak’a bırakılan Musul bölgesi.

İskenderun-Antakya (Hatay) bölgesi ise, önce Lozan Andlaşması ile Suriye’de özel bir yönetime sahip olmuş, 1937’de Hatay Devleti durumuna gelmiş, 1939 Türk_Fransız Andlaşması ile Anavatana dönmüştür.

Batı Trakya konusunda “Misak-ı Milli”nin öngördüğü halkoylaması gerçekleştirilememiş, Lozan Andlaşması ile bu bölge Yunanistan’a bırakılmıştır.

(İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları – Cilt 1. S. 10)

ULUSAL AND (MİSAK-I MİLLİ)

İstanbul 28 Ocak 1920

Aşağıda imzaları bulunan Osmanlı Millet Meclisi (Meclisi Mebusan) üyeleri, Devletin bağımsızlığının ve ulusun geleceğinin, haklı ve sürekli bir barışa kavuşmak için katlanabilecek özverinin en fazlasını gösteren aşağıdaki ilkelere eksiksiz uyulmasıyla sağlanabileceğini ve bu ilkeler dışında sağlam bir Osmanlı Saltanatı ve toplumunun varlığının sürdürülmesinin olanak dışı bulunduğunu kabul ederek, şunları onaylamışlardır:

Madde 1. Osmanlı Devletinin, özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu, 30 Ekim 1918 günkü Silah Birakışımı [Mondros Mütarekesi] yapıldığı sırada, düşman Ordularının işgali altında kalan kesimlerinin [o sırada Hatay ve Musul bölgesi Türk egemenliği altında idi] geleceğinin, halklarının serbestçe açıklayacakları oy uyarınca belirlenmesi gerekir; sözkonusu Silah Bırakışımı çizgisi içinde, din, soy ve amaç birliği bakımlarından birbirine bağlı olan, karşılıklı saygı ve özveri duyguları besleyen soy ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin koşullarına saygılı Osmanlı-İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü, ister bir eylem, ister bir hükümle olsun, hiç bir nedenle, birbirinden ayrılamayacak bir bütündür.

Madde 2. Halkı, özgürlüğe kavuşunca, oylarıyla Anavatana katılmış olan üç İl [Elviye-i Selase yani Kars, Ardahan ve Batum Livaları] için gerekirse yeniden halkın serbest oyuna başvurulmasını kabul ederiz

Madde 3. Türkiye ile yapılacak barışa değin ertelenen Batı Trakya’nın hukuksal durumunun belirlenmesi de, halkının özgürce açıklayacağı oya göre olmalıdır.

Madde 4. İslam Halifeliğinin ve Yüce Saltanatın merkezi ve Osmanlı Hükümetinin başkenti olan İstanbul kenti ile Marmara Denizinin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulmalıdır. Bu ilke saklı kalmak koşulu ile, Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılması konusunda, bizimle birlikte, öteki tüm Devletlerin oybirliği ile verecekleri karar geçerlidir.

Madde 5. Müttefik Devletler ile düşmanları ve onların kimi ortakları arasında yapılan andlaşmalardaki ilkeler çerçevesinde, azınlıkların hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkların da özdeş haklardan yararlanması umudu ile, bizce de benimsenip güvence altına alınacaktır.

Madde 6. Ulusal ve ekonomik gelişmemize olanak bulunması ve, daha çağdaş biçimde, düzenli bir yönetimle işlerin yürütülmesini başarmak için, her devlet gibi, bizim de gelişmemiz koşullarının sağlanmasında, bütünüyle bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşmamız ana ilkesi varlık ve geleceğimizin temelidir. Bu nedenle siyasal, yargısal, parasal vb. alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara [Kapitülasyonlar] karşıyız. Saptanacak borçlarımızın ödenmesi koşulları da bu ilkelere aykırı olmayacaktır.